• 6276
    PAYLAŞIM

Serdar Bostancı'nın 47 Yıllık Motor Sporu Tutkusu

Bakış Açısı 25 KASIM 2015 ÇARŞAMBA
Nüket Doruk

Yazar

Serdar Bostancı'nın 47 Yıllık Motor Sporu Tutkusu

N.Ü: Serdar Bey merhaba, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

S.B: 25 Nisan 1958, İstanbul doğumluyum. Rahmetli babam Türkiye’nin ilk sivil uçak pilotlarından. Uçak pilotu diyorum çünkü ralli pilotlarıyla uçak pilotları karıştırılıyor isim benzerliği nedeniyle. Evliyim, tek oğlum var, o da benim yolumdan devam ediyor.

N.Ü: Otomobil sporuyla kaç yaşında tanıştınız ve ilk ralliyi ne zaman izlediğinizi hatırlıyor musunuz?

S.B.: Ben ilk ralliyle 10 yaşında tanıştım, 1968 senesinde. Biz iki kardeşiz, benden 12 yaş büyük bir ağabeyim var. O zamanki otomobil sporları camiasında ağabeyim ve arkadaşları vardı; onların başında rahmetli Renç Koçibey, Demir Bükey vardı ve Türkiye’deki ilk resmi ralli yapılıyordu. İstanbul’da Maslak Ayazağa’dan başlayan o ralliyi tamamen tesadüf eseri olarak annemle babam seyretmeye götürdü. O ralliyi Renç Koçibey kazandı. Rahmetli Renç, o günden itibaren benim hep idolüm oldu. Daha sonra da hep onun çizdiği yoldan gittim.

N.Ü: İlk ralli müsabakasına ne zaman katıldınız?

S.B: Ben,1968’teki ralliyi takip ettikten sonra hep hayalim 18 yaşına gelmek, ehliyet almak ve ralliye girmekti çünkü ralliye girebilmek için ehliyet almak gerekiyordu. O zamanlar kanun bugünkü gibi değildi. 18 yaşından gün aldığınız zaman ehliyet alabiliyordunuz. 1975 yılında ehliyetimi aldım. Hemen akabinde, Ankara 1975 Cumhuriyet Rallisi ile başladım.

N.Ü: Peki bu yarıştaki otomobilinizi hatırlıyor musunuz?

S.B: İlk yarıştığım otomobil,kendi otomobilim değildi. Ben ilk rallime bir Anadol STC ile girmek istiyordum. Yaş itibariyle siz eminim spor Anadol otomobili bilmiyorsunuzdur, az sonra garajımızda görebilirsiniz. Spor Anadol ile yarışmak istiyordum. Bir sene önce, 1974 senesinde bir spor Anadol satın almıştım, o otomobili hazırlamaya çalışıyorduk ama o zamanlar tabi teknik birikim bugünkü kadar fazla değil. Yedek parça temin etmek otomobili hazırlamak falan çok zordu. Biz otomobili söktük ama ralli otomobili olarak hazırlayamadık, yetiştiremedik. Benim de çok yakın bir arkadaşım vardı Necdet Yıldız, onun daha önce ralliye girdiği Renault 12 TS otomobili vardı. Necdet’e dedim ki beraber gidelim ve Necdet Yıldız’la ilk rallime girdim.

N.Ü: Kaç yarışta start aldınız bugüne kadar?

S.B: Ben ağırlıklı olarak %99 ralli pilotuydum ama sponsor istekleriyle pist yarışlarına, ralli cross’lara, tırmanmalara, slalom yarışlarına buna benzer yarışlara da giriyordum. Sanırım toplamda 150 civarında yarışa katıldım.

N.Ü: İlk birinciliğinizi hangi yarışta, ne zaman kazandınız?

S.B: İlk kazandığım yarış, 1981 Ankara Cumhuriyet Gençlik Rallisi. Escort RS 2000 S ile yarışmıştım.

N.Ü: Sizin başladığınız dönemde Türkiye’de ralli sporu, motor sporları ne aşamadaydı ve bugüne kıyasla nasıl yol aldı, nasıl değişti?

 

S.B: Arada çok büyük bir uçurum var. O zaman biz bu işi tamamen imkansızlıklarla yapıyorduk. Çünkü o zamanki Türkiye’nin ekonomik durumu, ithalat rejimi ve teknik birikim bugünle mukayese edilecek seviyede değildi, çok düşüktü. Türkiye’nin o zamanki koşullarında biz bu işe başladık. Çok ciddi bir rekabet ve inanılmaz bir amatör ruh vardı. Ne yazık ki bugün artık bu profesyonelliğin içinde amatör ruhu yakalayamıyoruz. Bütün yarışçılar birbirleriyle yarıştığı gibi aynı zamanda çok iyi birer dosttu. Ama o dönem, Bulgaristan, Yunanistan neredeyse bizden 50 sene falan daha ilerideydi. Türkiye’nin en önemli rallisi o zaman Günaydın Rallisi’ydi-sonra Türkiye Rallisi oldu- genelde hep Bulgar pilotlar kazanırdı. Hatta ilk 10’a bir Türk girdiği zaman çok başarılı bir sonuç olarak görürdük. Şu anda ise Türkiye’de motor sporları Dünya standardında diyebiliriz. En son, Castrol Ford Team Türkiye olarak uluslararası bir organizasyon olan, 2012 senesinde Doğu Avrupa Ralli Şampiyonasını takip ettik ve şampiyon olduk.  Şu an motor sporlarında Dünya standardını tekrar yakalamış vaziyetteyiz. Bir tek pilotlar, takımlar açısından da değil, organizasyon olarak da yıllardır Türkiye’de Dünya Ralli Şampiyonası’nın bir ayağı düzenleniyor. Formula 1 ve bu düzeydeki yarışları organize edebilecek kapasiteye sahip bir durumdayız. Yani o yıllarla bu yılları mukayese ettiğimizde çok büyük bir uçurum var arada.

N.Ü: Bugüne kadar yarışlarda hiç tehlike atlattınız mı? Yani büyük diyebileceğimiz bir kaza yaşadınız mı?

S.B: Bunu da süreç içerisinde değerlendirmek lazım.72 senelerindeki yarış otomobillerinde bulunan güvenlik önlemleriyle, bugünküler arasında büyük farklar var. Bugün otomobillerin içindeki emniyet kapasitesi, çelik kafesten olup, pilotların oturduğu koltuklar, üzerlerine giydikleri kıyafet, kullandıkları kask, boyun destek sistemi, ellerine taktıkları eldivenlere kadar o kadar güvenli ki çok büyük kaza yaşasalar bile pilotlara çok fazla bir şey olmuyor. Ben 1985 senesinde büyük bir kaza yaşadım. Sol kolum otomobilin altında kaldı ve bütün lifleri koptu. Sekiz buçuk saat ameliyat sonucunda 3-4 ay yatak tedavisi ile iyileştim. Ertesi sene tekrar kaldığım yerden otomobil sporuna devam ettim. Daha sonra 1992  senesinde İzmir’de Ege Rallisi’nde büyük bir kaza atlattım. Sanırım o rallinin de sponsorlarından biri İnci Akü’ydü, o rallide uçak kazası denilebilecek bir kaza yaşadım yarış otomobiliyle. Yaklaşık 220 km bir hızla 6-7 takla attım, ama bu arada geçen 10 sene içerisinde güvenlik önlemlerinin çok gelişmiş olmasından ötürü sol bileğimde çok ufak bir çatlakla kazayı atlattım. Bu iki kazanın haricinde de büyük bir kazam yok.

N.Ü: Türkiye Ralli Sporunu görmek istediğiniz nokta nedir?

Şu anda Türkiye’de motor sporları ve öncelikle ralli layık olduğu yerde değil. Özellikle 90’lı senelerin başlarıyla 2000’li senelerin sonlarına kadar yani 2008-2009 arasında, Türkiye motor sporlarında çok gelişti; o dönemde yaklaşık 6-7 adet fabrika takımı yarışıyordu. Yani Renault’dan Fiat’a, Opel’den Ford’a Hyundai’ye kadar bütün takımlar yarışıyordu. Bütün Petrol markaları Mobil’den Shell’e Castrol’den BP’ye Petrol Ofisi’ne varana kadar hepsi sponsordu. Bütün lastik firmaları bu işin içindeydi. Ama 2008’de Türkiye’de yaşanan büyük kriz, otomotivi çok etkiledi. O dönemde fabrika takımlarının ve sponsorların büyük bir kısmı çekildiler ve geri dönüşleri de hala ne yazık ki gerçekleşmedi. Ama bu geri dönüşün er veya geç olacağını düşünüyorum çünkü bu tip geri dönüşler çok hızlı olmuyor. Bir anda bırakılıyor ama bir anda geri dönülemiyor. Önümüzdeki yıllarda tekrar bu imkanların var olacağına inanıyorum çünkü Türkiye otomotiv ihracatının lokomotifi vaziyetinde.

N.Ü: Motor sporlarına ilgi duyan gençlere önerileriniz neler?

S.B: Gençlere, basamakları tek tek çıkmalarını tavsiye ediyorum. Ralli pilotu olabilmek için belli bir süreç yaşamak lazım. Önce merak edip ilgi duymak, bu işi izlemek gerekir; yurt dışında çocuklar, birkaç yaşından itibaren yarış izlemeye başlıyorlar. Öncelikle yarışları izleyin, televizyondan, internetten takip edip sonra otomobil kullanmadan önce karting ile başlayın. Zaten kartingle başladıklarında, başarılı olup olmayacaklarını, ralli pilotu olmayı isteyip istemediklerini anlayacaklardır. Ama motor sporlarını seven birisinin illa ki pilot olması gerekmiyor. Özellikle ralli ile ilgili copilot da olabilir, organizasyonların içinde yer alabilir, kulüplerde yer alabilir, hakemlik yapar, teknik kontrol sorumluluğu yapar buna benzer görevlerle motor sporlarının içinde yer alabilirler. Her şehirde en az 3-4 tane otomobil kulübü var. Bu kulüplere üye olabilirler; onların aktivitelerine katılabilirler. Daha sonra yine bazı kupa organizasyonları var. Bu organizasyonlarda yavaş yavaş kendilerini gösterip daha sonra farklı ralli branşlarında yer alarak, eğer istikbal vaat ediyorsa mutlaka dışarıdan görülecektir ve birileri elinden tutacaktır. Basamakları tek tek çıkıp, sporun içinde yer almaya çalışsınlar.

N.Ü: Hayattaki kişisel hedefiniz nedir?

S.B: Ben, istediklerimin çok büyük bir kısmına ulaşmış vaziyetteyim. Motor sporları benim işim ya da hobim değil, yaşam tarzım. Ben kendimi bildim bileli motor sporlarının içindeyim. Çok şanslıyım ki eşim de motor sporlarının içinde. Eşim eski co-pilot şampiyonlarından. Hayallerimin çok büyük bir kısmını gerçekleştirdim; en büyük hayalim böyle bir takımın sahibi olmaktı.

N.Ü: Bir otomobil için akünün önemi sizce nedir?

S.B: İki açıdan değerlendirmek lazım. Standart araçlardaki akünün önemi, bir de yarış otomobillerindeki akünün önemi. İkisinin birbirinden farklı işlevleri var. Akü dediğiniz şey, sabahleyin otomobilinizin koltuğuna oturup, kontak anahtarını çevirdiğiniz zaman ilk reaksiyonu veren parça. Eğer akünüz doluysa otomobilinizin marşı basar ve otomobilinizin motoru çalışır. Eğer akünüz dolu değil ise çalışmaz. Tabi akü teknolojisi de, benim otomobil sporları içerisinde olduğum 40 yıldır çok gelişti.  İnci Akü’nün bu teknolojinin gelişmesine liderlik ettiğini gayet yakından biliyorum. Eskiden bizim yarıştığımız dönemlerde, plastik kaplı akü bile yoktu. Bırakın şarjlı aküyü, ziftten üretilmiş aküler vardı. Genelde akülerin düşmanı soğuk havalar ve kış aylarıydı. İstanbul’da ilk kar yağdığı ve ilk hava 0 derecenin altına düştüğü zaman otomobillerin aküleri marş basmazdı. Ki o zaman otomatik otomobiller çok fazla yaygın olmadığı için manuel otomobilleri iterek çalıştırmak mümkündü. Otomatik otomobillerde öyle bir şansımız da yok. Otomobilin kalbi, hayatı akü.  Ama günlük hayatta kullandığınız otomobilin marşı basmazsa belki o gün işinize otomobille değil de otobüsle, taksiyle veya metroyla gitmek zorunda kalırsınız. Bir ustayı çağırırsınız, otomobilinizi yapar veya akünüzü değiştirirsiniz. Evet belli bir miktarda mağdur olursunuz ama dünyanın sonu değildir. Ama yarışta çok daha farklı. Aküdeki bir problemden dolayı bir yarış etabının içerisinde giderken akünüzün boşalması sonucu yarışta kalmanız sizin için dünyanın sonudur. Çünkü telafi edemeyeceğiniz bir durum yaşanır. Akü sorunu lastik patlaması gibi değildir, lastiğiniz patlarsa yedeğiniz vardır onu takarsınız ve yarışa devam edersiniz, ama aküde durum çok farklıdır, yarışlardan birinde bile bu durumu yaşarsanız tüm sezonu kaybedebilirsiniz. Onun için akü seçimi çok önemli. Gerçekten güvenilir markaların tercih edilmesi, servis alanı iyi olan, garanti mekanizması iyi çalışan akülerin tercih edilmesini tavsiye ediyorum.

N.Ü: Teşekkürler, İnci Akü bildiğiniz gibi Castrol Ford Team Türkiye’nin bu sene sponsorlarından birisiydi. Bu konu ile ilgili değerlendirme yapmak ister misiniz?

S.B: Bizim için her sponsorumuz altın değerinde. İnci Akü’ye bu sene Castrol Ford Team Türkiye’ye olan katkılarından dolayı sonsuz teşekkür ediyorum. Bu şampiyonluğu biz kazanıyorsak büyük ölçüde sizler sayesinde kazanıyoruz. Bu arada İnci Akü’yü diğer sponsorlardan ayıran şöyle bir taraf var; evet maddi desteğiniz gerçekten çok önemli ama bu maddi destek yanında biz İnci Akü’den çok büyük manevi destek de alıyoruz. Sizi yanımızda hissetmek ve yarışlarda sizleri görmek bizim için çok önemli, çok değerli. Gerçekten sizlere tekrar tekrar teşekkür etmek isterim.

N.Ü: Değerli düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız ve zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. 2014 yılında elde ettiğiniz zaferle bize yaşattığınız gurur ve her yarışta zevkle izlediğimiz heyecan dolu performansınız için İnci Akü adına da ayrıca teşekkür ederim.

 

Yorumları Oku
Siz de fikrinizi paylaşın
Güvenlik kodunu giriniz